Pop Up Window

Murat Çakır

Halkın gerçek temsilcisi

1 – Euro’luk işten milletvekilliğine

Doğu Almanya’daki bir çok insanın kaderini paylaşan Elke Reinke, 15 yıl süren işsizlikten sonra, Hartz IV yasasının zorlamasıyla bir kilisede saatte 1,-- Euro’ya çalışmaya başlamıştı. Elektrik mühendisi olan Reinke’nin başka şansı da yoktu, çünkü yaşadığı Aschersleben’deki işsizlik oranı yüzde 22 ile ülke ortalamasını ikiye katlamış ve iş bulma şansı sıfırlanmıştı. “Artık böyle devam edemez” dedi ve ... milletvekili oldu. İşte Stephani Kilisesi’nden Federal Parlamento’ya uzanan yolunun ilginç hikayesi.

“Tasavvur edebilir misin” diyor, “iş ajansının formularındaki ‘Yeni işvereninizin adı’ sorusunun karşısına ‘Alman Halkı’ yanıtını yazmanın verdiği keyfin büyüklüğünü?” 15 yıl işsiz bırakıldıktan sonra, böylesine bir yanıtı vermek pek başkalarına nasip olmamıştır herhalde. Hele hele, Federal Parlamento’da kürsüye çıkıp, Hartz IV yasalarını çıkaranlara “Ayda 345 Euro ile yaşamak insan onurunu zedeliyor. Günde kahvaltı için 88 Cent, telefon için 7 Cent ve otobüs bileti için 60 Cent ile yaşamanın ne demek olduğunu çok iyi biliyorum. Ben yaşadım, inanabilirsiniz” diyebilmek.

Elke 47 yaşında. İki Almanya’nın birleşmesi sonrasında “kaybedenler” ordusuna katılmış. Saksonya-Anhalt eyaletinin 26 bin nüfuslu Aschersleben kasabasında yaşıyor. Haber teknisyenliği dalında meslek eğitimini gördükten sonra, üniversiteye gitmiş ve elektrik mühendisi olmuş. Duvar yıkıldıktan bir kaç ay sonra hem kendisi, hem de eşi işsiz kalmışlar. Şimdi 22 yaşında olan ve Ilmenau’da matematik öğrenimi gören kızları Stefanie ile 17 yaşında olan oğulları Andreas’ın, çektikleri sıkıntıları fark etmemeleri için yaşamlarından, yemeklerinden kesmişler.

“İnan, işsiz-güçsüz evde boş oturmak, hiç bir şey yapamamak, insanı çalışmaktan daha çok yoruyor. Sırf vakit öldürmek, en azından bir şeyler yapmış olmak için saatlerce bisikletle dolaşıyordum.”

- Ne de olsa mühendissin. İş aramadın mı?

“Aramaz olur muyum? Yüzlerce şirkete başvurdum. Kalifikasyon kurslarına gittim, iş ajansının eğitimlerine katıldım, ama nafile. Elime geçen sadece dosyalar dolusu red yanıtı oldu. Red mektupları hep büyük zarflarda gelir. İnsan böyle yüzlerce mektup aldığında, artık hiç bir işe yaramıyorum hissine kapılıyor. Bu çok kötü bir duygu.”

Hartz IV ve Pazartesi Yürüyüşleri

Gereksiz olma duygusunun getirdiği karamsarlığı, gündelik yaşamında verdiği mücadele ile üzerinden atmayı başarabilen Elke, Hartz IV yasası sayesinde ilk kez politik mücadeleyle tanışmış. 2004 Temmuz’unda özellikle Doğu Almanya’da Pazartesi günleri onbinlerce insanın “Biz halkız, Hartz IV kaldırılsın” sloganları ile sokağa dökülmesinden etkilenen Elke, kısa zaman içerisinde Aschersleben Pazartesi Yürüyüşlerinin değişmez aktivisti olmuş. Yürüyüşleri gönüllü örgütleyen diğer arkadaşları ile birlikte bildiri dağıtmaya, afiş asmaya ve mitinglerde ateşli konuşmalar yapmaya başlamış.

“Pazartesi yürüyüşleri yaşamımda bir dönüm noktası oldu. Gelişmeleri anlayabilmek için ekonomi kitapları okumaya başladım. Okudukca, bu ülkede uygulanan politikalara ancak aktif mücadele vererek karşı çıkılacağını ve yeni bir politik örgüte ihtiyaç duyulduğunu anladım. Mücadeleye katılmak, kişiliğimi geliştirmeme, yeniden umut kazanmama ve kendime daha çok güvenmeme neden oldu.”

Elke kısa bir zaman içerisinde Emek ve Toplumsal Adalet Girişimi – Seçim Alternatifi WASG’nin Saksonya-Anhalt eyaletindeki kurucuları arasına katılır. Artık Pazartesi Yürüyüşleri ve ardından önce girişim, sonra dernek, daha sonra da partileşen WASG, ülkede yeni bir toplumsal dinamiğin ateşleyicisi olmuştur. Kuzeyren Wesfalya’da seçimleri kaybeden kırmızı-yeşil koalisyon seçim akşamı erken genel seçimlerin yapılacağını açıklar. O günlerde eski SPD genel başkanı Oskar Lafontaine, Gregor Gysi ile birlikte seçime girebilecekleri sinyalini verince, solda birleşme heyecanı yayılır. Herşey çok hızlı gelişmekte, WASG ve PDS yönetimleri seçimlere birlikte girme kararını almakta ve Oskar Lafontaine SPD’den istifa ederek, WASG üyesi olmaktadır.

Bu heyecan Elke’yi ve arkadaşlarını da sarmıştır. Yürüyüşleri ve parti toplantılarını örgütlemedeki becerisini gören arkadaşları, Elke’ye aday ol derler. Ama Elke çekinir.

- Niye çekindin ki?

“Parlamenter olmak hiç aklımdan geçmiyordu. Adaylığın bir kaç numara büyük olduğunu düşünüyordum. Zaten benim için önemli olan, adaylık falan değil, politikada değişiklik yapılmasıydı, mücadeleydi önde gelen. Bu işi daha iyi bilen birisinin yapmasının doğru olduğuna inanıyordum.”

- Peki, neden aday oldun?

“Partili arkadaşlarım, zayıfları temsil eden, işsizliğin ne olduğunu iyi bilen, ama Berlin’deki hengame karşında ayakta kalabilecek bir aday olduğumu söylüyorlardı. Uzun yıllar işsiz olan ve toplumsal adalet için sokaklarda mücadele eden bir kadının, parlamentoda politika değişikliği için mücadelesine devam etmesinin inandırıcı bir girişim olacağını söyleyerek beni ikna ettiler. Adaylığımın önemli bir sinyal olacağına ben de inandım, halen de inanıyorum. Mücadelenin boşa olmadığını, sıradan bir yurttaşın, bir işsizin elitlerin sarayına girip, sol politikalar için çalışabileceğini ispatlıyorum. Bizden birisinin de parlamenter olacağını gösterip, sokaktakileri motive ettiğime inanıyorum.”

Kilisedeki işten Federal Parlamento’ya

Elke’nin adaylığı, Saksonya – Anhalt Sol Parti.PDS örgütü tarafından da onaylandıktan sonra, seçim çalışmaları başlar. Kendi bölgesinde neredeyse herkes onu tanımaktadır. Medya kuruluşları Elke ile görüşebilmek için sıraya geçerler. Artık “haber değeri” olan bir ünlü olmuştur. Ve 18 Eylül 2005 akşamı yaşamını değiştiren genel seçim sonuçları açıklanır. Sol, Federal Almanya tarihinde ilk kez ülke çapında yüzde 8,7’lik bir oy oranına kavuşmuş ve 4 milyondan fazla seçmen, Elke’nin de aralarında bulunduğu 54 solcuyu Federal Parlamento’ya seçmiştir.

- 19 Eylül sabahı bir milletvekili olarak uyandın. O gün neler yaptın?

“Sabah kalktım ve her zamanki gibi 1-Euro’luk işyerime gittim. Aschersleben’deki Stephani Kilisesi’nde ziyaretçilerle ilgilenme ve kartpostal satma görevlisiydim. Yazılı sonuçlar gelmeden, seçildiğime inanamadım doğrusu. Ya yanlış hesaplamışlarsa? Ya bu işi de boşuna kaybedersem? Böylesi tuhaf duygulara kapılmıştım. Seçimlerden üç hafta sonra milletvekili seçildiğim resmen tescil edilince, işyerimden ayrılıp iş ajansına gittim ve artık işsiz olmadığımı ve yeni işverenimin ‘Alman Halkı’ olduğunu bildirdim.”

- İşsizlik parası olarak ayda 331 Euro alıyordun. Şimdi ise brüt 7009 Euro. Bu nasıl bir duygu?

“Şaşırtıcı! Bankaya gidip hesabımda bu kadar çok parayı görünce, inanasım gelmedi. Hatta banka müdiresi bile beni görünce, yanıma yaklaşıp: ‘Bundan sonra her ay bu kadar para mı gelecek?’ diye aptal aptal soru sordu.”

- İlk maaşınla ne yaptın?

“Önce arabam için bir navigasyon sistemi satın aldım. Berlin’de sürekli yolumu kaybediyordum. Düşünsene, seçildikten sonra Berlin’e gelebilmek için borçla bilet almıştım. Sonra bir bilgisayar aldım kendime. İşsiz olduğum dönemde iş ajansı beni sürekli bilgisayar kurslarına gönderiyordu, ama bilgisayar alabilecek param olmadığı için, bu kurslar hiç bir işe yaramıyordu. Ayrıca, parlamentoda yapacağım ilk konuşma için eli ayağı düzgün bir kıyafetimin olmasını istedim ve kendime bir pantalon, bir ceket ve bir blüz aldım.”

- Yıllarca harcadığı her Cent’e dikkat eden, sürekli tasarruflu davranan birisi için, para harcamak kolay olmasa gerek.

“Evet. Bugün bile bir şey almaya kalkışsam, hep fiyatına bakarım. En ucuzu hangisi ise onu alıyorum. Örneğin bir yerden bir yere gitmek için taksiye bile binmem. Ama şimdi parlamentonun ulaşım hizmetlerinden faydalanıyorum. Önce bu bana çok tuhaf geldi, öyle şoförlü bir arabayla bir yerden bir yere götürülmek. Şoföre bunu anlattığımda verdiği yanıt beni şaşırttı: ‘Bu hizmetten bol bol faydalanın, yoksa biz işsiz kalırız!’ İnsan neleri düşünmek zorunda kalıyor.”

“Bizden birisi!”

Fırsat buldukca Aschersleben’e, Pazartesi Yürüyüşlerinin yapıldığı meydana gidiyor. “Hızlı Berlin yaşamından kopup, bizimkilerin arasında olmak huzur verici.” Elke’yi Aschersleben’de tanımayan yok gibi. Her gören selam veriyor, derdini anlatıyor.

Noel’den bir kaç gün öncesinde karşılaştığı bir olay, milletvekili olarak neler yapabileceğini kanıtlamış. Bir işsiz, tam da Noel öncesinde icra mektubu almış. Olayı Elke’den dinleyelim: “Olacak iş değil. Bürokrasinin duygusal olmadığını biliyordum, ama Almanya’daki en önemli bayramın arifesinde, devletin bir işsizden para almak için böylesine çaba sarf edeceğine inanamadım. Hemen sekreterimden ilgili makama telefon etmesini istedim. Milletvekili bürosundan aranan bürokrat icra infazını durdurmakla kalmadı, aynı zamanda cezanın makul taksitlerle ödenebilmesi için gereken işlemleri başlattı. Evet, böylesine işlerin çözümü için ismimin getirdiği ağırlığı seve seve kullanıyorum artık.”

Elke’nin sıradan bir Aschersleben’li olmadığını sadece bürokrasi değil, yerel politikacılar da göstermeye başlamış. Yıl başında Aschersleben’deki Yurttaş Ofisinin açılışına sadece WASG ve Sol Parti.PDS temsilcileri ve kurucusu olduğu “Sosyal Kıyıma Karşı Çıkar Birliği” üyeleri değil, Pazartesi Yürüyüşcüsü olarak bir kez dahi randevu alamadığı belediye başkanı dahi katılmış. Ama onu en çok duygulandıran, Pazartesi Yürüyüşçüleri temsilcisinin yaptığı konuşma olmuş: “Bizden birisinin milletvekili olacağına hiç kimse inanmamıştı. Ama oldu işte! Bugün hiç kimse Hartz IV’ün kaldırılacağına inanmıyor. İnanın, o da olacak!”

Elke artık bir milletvekili. Oskar Lafontaine ve Gregor Gysi ile birlikte Federal Parlamento’da barış, demokrasi ve toplumsal adalet için mücadeleye girişen 54 solcudan biri. Bir kaç ay önce varlığından haberi bile olmayan medyanın peşinden koştuğu, ünlenen bir politikacı. Ama parlamenter olmanın getirdiği ayrıcalığın, başını döndürmesine izin vermeyen alçak gönüllü bir insan aynı zamanda. “Ulaşılmaz olduklarını zannedenlerin, benim gibi bir insanın parlamento kürsüsünden yaptığı konuşmayı dinlemek zorunda kalmaları, mücadeleci ruhumu kamçılıyor”.

Beraber katıldığımız bir toplantıdan sonra ayrılıyoruz. “Göçmen dostlarımıza selam söyle” diyor. “Unutmasınlar, göçmen ya da Alman, kurtuluşumuz ancak birlikte olacak.” Bizden birisini parlamentoda temsilci yapabilmiş olmamızın gururu içimi ısıtıyor. Bu gururla, dondurucu soğuğun bembeyaz yaptığı Berlin sokaklarına dalıyorum. Artık bizim olan Berlin’e.

11 Şubat 2006 tarihinde »Yeni Özgür Politika« gazetesinde yayımlanmıştır.

Tüm yazı ve çeviriler kullanılabilir. Dergimizin kaynak olarak gösterilmesi rica olunur.
Alle Beiträge und Übersetzungen können übernommen werden. Hinweis auf unsere Seite wird gebeten.